Title
Said Bey'in 3 Haziran 1327 tarihinde Filibe'den karısı Adviye Hanım'a yazdığı mektup. Berlin'e giderken trende yazdığı bir numaralı seyahat mektubu.
Creator
Said Tez
Description
Mektupta "Nümero 1, Filibe'den, Cuma 3 Haziran 1327/Heman yirmi seneye karib bir zamandan beri İstanbul'dan dışarı ayak atmamış olduğum halde, iki gece evimden başka bir yerde yatmadığım halde, dün sabah çıkarken gerek çocuklar üzülmesin diye ve gerek beni rahatsız olmadan seyahat etsin diye metanet gösteriğin için evvela sana teşekkür ederim. Hem karılık hem annelik vazifesini unutmuyorsun. Eminim ki ben 'avdet edinceye kadar da öyle yapacaksın. Onun içun müsterihen gezeceğim. Bu mektubum vesa'ir seyahat mektublarım hem sana hem Ziya Bey’e hem çocuklarıma hem ka`in valideme mahsustur. Tabii Nigar Hanım kardeşime ve oradaki kızlarıma da okursunuz. Nigar Hanımla vedalaşırken kendisini biraz ziyade mütee'ssir gördüm, üzüldüm. O senin gibi nefsine kumanda edemiyor. Gezmeğe giden yolcuyu güle oynaya, sevincle beklemeli 'avdetine, getireceği havadislere, hasretle, neşe' ile intizar etmeli. Bundan sonra inşaallah hepimiz ara sıra ikişer üçer böyle seyahatlere çıkacağız. Nanemollalığı bırakmalıyız. Kim bilir bunları (ikinci sayfaya) okurken ne cevablar bulacaktır. Orada olsam da işitsem. Semiramis, Müzdan ve Hakkı'ya da teşekkürler ederim beni pek güzel güzel teşyî’ettiler. Ziya Bey’e ayrıca minnettarım. İstasyonda hepinize vekalet etti. O vapura gittikten sonra heman yigirmi dakika geçer geçmez kalktık. Gelelim seyahate: Sirkeci'den hareketimizde hava kararıyordu. (sa'at yediyi çeyrek geçe ya'ni heman akşam ezanı vakti idi.) Doktor Fuad Beg tren kalkıncaya kadar gardiyan Hüsnü Efendi ile beraber yanımdan ayrılmadılar. Sana bir iki gün sonra mektub yazacak bir şey ister misiniz diye soracak, ay sonunda aylığımı alıp hepsini sana gönderecek. Kendisine teşekkür et odalarda ya'ni trenin hücrelerinde ikişer ikişer yatıyoruz. Ben alt yataktayım. Çünki daha rahat ve masanın yanı başına tesadüf ediyor. Kalkıp inmesi, yatması, soyunup giyinmesi daha kolay. Arkadaşım Tahir Kenan Bey isminde bir eski Mekteb-i Sultanî arkadaşımdır. Ziya Bey tanıyor size anlatsın gayet terbiyeli, temiz bir adam. Bana son derece hürmet ve ikram ediyor. Yanımda 'adeta kendi bendem imiş gibi duruyor. Oda hep benim. O zavallı yukarı yatağa çıktı. Benim işim varken bir tarafa büzülüyor ya çıkıp dolaşıyor rahatsız edeceğim diye ödü kopuyor. Hareketimizde Sirkeci İstasyonu hınca hınc galabalık idi. Alkışlar içinde kalktık. Ma'lum a, okudum, duamı (üçüncü sayfaya) ettim. Sonra Kumkapu, Yenikapu ve Makriköy’den geçerken yine odalara döndüm. Hepinize okudum üfledim. Makriköyü’nden sonra gece oldu. Dört yatak vagonuyla bir lokanta vagonu var. Yemek salonu otuz kişiden ziyade almıyor. Sofralar dörder kişilik tren, odalarımız ve salon gayet muntazam pek müzeyyen. Camları, eşyası, her şeysi fevka'l-ade. Elektrikli ne güzel. Her odanın hizmetci çağırmağa elektrik düğmesi, lambayı yakıp söndürmeğe yine bir elektrik düğmesi, türlü türlü açılır camları, ayrıca musluğu, tuvalet takımı (bunlar kapalı yerde) her vagonun iki başında birer dane abdesthanesi var. Yüz yıkayacak yeri rahatsız insan musluktan elini çıkarsa su akmıyor, artık sabunu bir el ile tutup yüzümüze bir el ile su [v]urub öyle yıkanıyoruz. Bunlar leğene suyu doldurup da içinde yıkanmak içun yapılmış, ben onu yapamıyorum. Hepimiz altmış kişi olduğumuzdan yemeği iki takıma ayırdılar. Ben birinci postaya yazıldım. Pek isabet etmişim. Sa'at sekiz buçukda sofraya oturduk. Sofra arkadaşlarım şair Ahmet Hikmet Bey (odada hanımlara geçen sene konferansı veren) Bâb-ı 'Âli hukuk müşavirlerinden ve eski Sultanî talebemden Suad Bey ve Divân-ı Muhasebat Re'is-i Sanisi Nazif Bey (yaşlı bir adam) idi. Yemeklerimiz güzel sebzeli et suyu, lüfer haşlaması, tereyağlı patatesler. Sulu et makarna ile, piliç kızartması marul salatasıyla, pasta gibi bir tatlı, peynir, (...) şarab. Bizim yemeği gayet ağır ve fasıllı verdiklerinden bizim ta'amımız (dördüncü sayfaya) tam bir buçuk sa'at devam etti. Biz Çatalca'yı geçtik daha sofrada idik. İkinci takıma kalan arkadaşlarımız açlıktan kıvrıldılar. İkinciye kaldıklarına pişman oldular. Çünki biz sofradan on buçuka doğru ya'ni alaturka üç raddelerinde kalktık. Onlar gece yarısı yemek yediler. Bu akşama sofra gavgası çıkacak galiba, herkes birinci takımla yemek yemeğe hazırlanıyor. Ben balık ve et yemedim. Az ta'am ettim. Tabii şarab ağzıma koymadım. Suyumuz (Çitili?) ve Kisarna maden sularıdır. Şişe şişe ondan içiyoruz. Gece bazılarımız alaturka dörde doğru yattılar. Bazıları odalarda iskambil oynuyordu. Bir kısmı yemek salonunda muhabbete koyulmuşlar. Kimisi yalnız başına odasında kitab okuyor. Ben, Hikmet Bey, merhum Erkân-ı Harbiye Reisi Müşir Edhem Paşa'nın damadı Sultanî mezunlarından Suad Bey (Rauf Paşazade Mehmed Ali'nin bacanağı) ve Edhem Bey (geçen cuma haremiyle Aziz Bey’in yanında (...) idi.) Biz dördümüz bir masa başında yemek salonunda gece bire kadar (alaturka beş buçuğa kadar) oturduk konuştuk. Heman herkes yatmış, odalar kapalı ve karanlıktı. Pencereler de bütün perdelerle mestur. Çünki etraf simsiyah mehtab varsa da bir yer görmüyoruz. Bizim arkadaş erkence yatmış. Ben odama geldim soyundum bir buçukta (alaturka altıda) yattım. Hayli zaman uyuyamadım. Sallantıdan çok çok uyanarak nihayet bu sabah sa'at yedide (alaturka 12 raddelerinde kalktım) Güneş. Hava latif. Edirne’yi falan geçmişiz. Şark-ı Rum ilinde imişiz. Yemek salonuna gittim tereyağı yedim, alafranga kahve ile bir de 'adi sigara içdim. Hep oradalar herkes kahve içiyor. O esnada ya'ni demin sa'at (beşinci sayfaya) (birinci mektubun ma'badı) alafranga dokuzda Filibe İstasyonu’na geldik. Beş on dakika durduk. Biraz istasyonda dolaştık. Bizim eski Filibe sergüzeştlerimizi hatırladık. Şehir istasyondan biraz uzakca. Filibe’den kalktık. Güzel, her iki tarafı düz, yeşil, ormanlar ve tarlalar ve derelerle müzeyyen. Bir ovanın ortasından Balkanlara doğru gidiyor. Balkan dağları önümüzde görünüyor. Ben şimdi odama geldim, bu mektubumu yazdım. Bu gün öğle vakti ya'ni iki üç sa'at sonra Sofya'ya varacağız. Bu mektubu oradan postaya vereceğim. Kartpostal bulursam istasyondan kartpostallar da yazabildiğim kadar yollarım. Yarına kadar seyahatimin mektubunu inşaallah yarın Peşte şehrinden gönderirim. Orada yedi sekiz sa'at kalıp araba yahud otomobil ile dolaşacakmışız ve yarın öğle ta'amını Peşte'de şehirde edecekmişiz. Ziya Beg'e verdiğim üstü yazılı zarfların içine bir iki günde bir bana kağıtlar yazıp Almanya postasıyla gönderiniz. O zarflarla bize mektublarımız Almanya'nın her neresinde olsak yetiştirilecekmiş. Trende yanımdaki odalarda ba'zı genc zabitler var. Şimdilik hep sivil ve temiz giyinmişler. Ahbab olduk. Pek terbiyeli ve edib adamlar. Bir çoklarımız başlıkları giydiler. Ben başı açık (altıncı sayfaya) geziyorum çünki hava sıcak. Ka'in validemin ellerinden öperim. Senin gözlerinden, mübarek alnından öperim. Nigar Hanım'ın gözlerinden, 'Ali Bey’in ve Ziya Bey’in gözlerinden, Semiramis'in, Müzdan'ın yanaklarından, Hakkı'nın yanaklarından, Halide'nin, Ayşe'nin yanaklarından, Güzin'in, Nesrin'in dudaklarından öperim. Behiye Hanım, görüncesi hanıma ta’zimat ederim. Suhad ve Selahaddin Bey’in gözlerinden öperim. Şadiye’ye, büyük süt nineye, küçük süt nineye, Hafize Hanım’a selamlar. Mehmed’e aşçı Şakir’e selam. Seni üzmesinler. Avdetimde seni kendilerinden hoşnud görürsem hediye veririm. Ben de kendilerine nasihat veririm. Ziya Bey’in validesi hanımefendi teşrif ederlerse arz-ı ikramat ederim. Ellerini öperim. Sa'mi ve Hayri Bey oğullarım da gelirlerse gözlerinden öptüğümü ve da'ima kendileri de hatrımda olduklarını söyleyiniz. Şimdilik bu kadar güzelim. Sofya'ya yaklaşıyoruz. Mektubumu kapayacağım. Sana validelik vazifesinden bahsetmem. Gözüm arkamda değildir. Bütün çocuklarımı, evimi, her şeyimi evvela Allah'a sonra sana emanet (yedinci sayfa) ederim kıymetli kadınım. Sen de kendini üzme. Ferah ol. Gez, eğlen. Ben gezip eğleniyorum. Sakın ev işleri içun olur olmaz şey'e ehemmiyyet verip kendini sıkma. İnşaallah baş ağrın tutmaz. Bana her mektubunda baş ağrın tutup tutmadığını yaz. Öğle ta'amına çağırdılar. Sa'at 11 buçuk. (Alaturka 4) Cenab-ı Hakk'a emanet olunuz. Sevgili kocan Sa'id. İlave: Yemekten kalktık. Sa'at 1 ya'ni beş buçuk. Ta'am: Sığır eti (yemedim) tereyağılı taze fasulye ve patates. Omlet. Tavuk. Marul salatası. [Ç...] peynir. [Ç...] suyu. Her yemekten sonra kocaman bir de sigar veriyorlar içmekle bitmiyor. Balkanların en yüksek tepelerindeyiz. Denizden irtifa' bin metreye yakın imiş. Ve uğradığımız Bulgaristan istasyonları: [...] etrafında dağlar uçurumlar. Hava güzel. Serin. Poyraz rüzgarı. Yazımın fena olması trenin sarsıntısındandır. Sofya'ya yaklaşıyoruz. İnşaallah ikinci mektubum yarın Peşte'den. Sa'id" yazılı.
Issue Date
1911-06-16
Language
Ottoman Turkish
Subject
Location
SALT Research
URI
https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/32530
Collections